MÜLAKAT- Yeşilçam’ın yırtıkça aktörü Semavi Arsoy, 65 yıllık beyaz perde hayatını ve anılarını anlattı Açıklaması

“Yeşilçam’ın zer çocuğu” olarak gösterilen 86 yaşındaki çevrimli aktör Semavi Arsoy, “Sinemaya başladığım zamanki yıllarda, şişman romancı ve sanatçıların kitaplarının, dokunaklı amor filmi olarak sabık mükemmel romanların sinemaya aktarılmasında zir fevk hepsinde ben oynadım.” dedi.

“Samanyolu” filmiyle Yeşilçam’bile film yıldızı sistemini başlatan Arsoy, 65 almanak sinema hayatını, havacılık tutkusuyla çektiği “Şafak Bekçileri” filmini, tamam zamanların yer dolgunca boksörü Muhammed Uca ile İngiltere’deki buluşmasını, Belgin Zirve ile “Samanyolu” filminde başlayan sinema yolculuğunu AA muhabirine anlattı.

SORU: Göksel Arsoy’un evinin güzelce bahçesindeyiz. Evinizin kapılarını açtınız. Sağlığınız, sıhhatiniz zahir?

Göksel Arsoy: “Çok teşekkürname ederim, geldiğinize, aradığınıza haddinden fazla mutlu oldum. Ego sağlığıma çokça ilgi ediyorum. Sağlığın bir numara şartı, cereyan, spor. Onu hayatım boyunca tek bırakmadım ve onun semeresini görüyorum. Sağlığı tamamlayan, sağlığı veren spordur, harekettir, canlılıktır. O yüzden herkese tavsiye mektubu ediyorum.”

ISTIFHAM: Peki, ömrünüz süresince hem arzulu tenis sporu hem atletizmle uğraşmanızı hem dahi beygir binmenizle gelişigüzel on paralık sporu bırakmayışınızı biliyoruz.

Göksel Arsoy: “Hayatımda basket aut bilcümle sporları yaptım. Zira doğduğum yerde basketbol dayanıklı yoktu. O yıllarda sempati üstelik duyulmuyordu. Basketbol aut aklınıza hangi geliyorsa bütün sporları yaptım.”

SORU: Hem haddinden fazla gösterişli hem çokça çok yeteneklisiniz. Yeşilçam’a girmeniz düzgün değil üzere. Çünkü yapımcı Fuat Rutkay ve yönetmen Sırrı Gültekin’in bir film için sizi farklı yerlerde tanıyıp, birbirlerine önermesi de haddinden fazla enteresan geliyor bana hikayenizde?

Semavi Arsoy: “Bu kadar balaban tıpkı talih efendim. Onlar üstelik Bakırköylü. Ben üstelik Bakırköylüyüm. Havaalanında İngiliz şirketinde çalışırken, ego onları, onlar beni buldu. Haddinden Fazla enteresan.”

ISTIFHAM: “Karaca Günlerim” filmi ile 1957’de sinemaya selam dediniz.

Semavi Arsoy: “Haddinden Fazla akilane. Ne büyüklüğünde fena hâlde hazırlamışsınız herhangi bir şeyi biliyorsunuz.”

SORU: Hayatınızın hikayesi o büyüklüğünde yoğun yoğun ve çok evire çevire filmlerle, insanlarla esbak ki, yabancısı olmak ayıbım olurdu.

Semavi Arsoy: “Haddinden Fazla teşekkürname ederim.”

SORU: 1957’de başlamanıza karşın 1959 yılında “Samanyolu” filmi sizin çıkışınız oldu, Sarih Şahika’la gelişigüzel. Bu filmin ardından yaşadığınız duygunuzu zaaf ediyorum. Nasıl hissetmiştiniz?

Göksel Arsoy: “Sinemaya başladığım zamanki yıllarda, şişman romancı ve sanatçıların kitaplarının, üzücü amor filmi adına sabık yetkin romanların sinemaya aktarılmasında hor üst hepsinde ego oynadım. ‘Samanyolu’ filmine merhum Sarih Doruk’la başladığımız zaman, bunun çok şişman tıpkı patlama yapacağını bilmiyorduk. Fakat tığ bu filmi iri bire bir özen ile çektik. Kameraman ve yönetmen, Cenabıhak yağmur eylesin Nevzat Pesen’di. Bittikten sonraları yapılan kopyalar İstanbul etrafındaki şehirlere gönderildi. Fakat bire bir hafta geçtikten sonradan farklı yakın şehirlere gönderilmesi lazımken o sinemalar marifetiyle kopyalar anlayışsız gönderilmedi. Kıran koptu. O devir firma farkına vardı kim, azılı tıpkısı iş, makro bir yürekten devam ediyor. ‘Sinemalara niye göndermiyorsunuz?’ diyerek aynı maaş biletler satıldı. ‘Ego şüphesiz gönderirim?’ deyince sabahlara büyüklüğünde kopyalar basılarak gönderildi özge şehirlere. İşte o filmle ego Yeşilçam’da ‘star’ sistemini başlatmış oldum.”

“Umum kendini bizim yerimize koyup çokça bahtiyar oluyordu”

ISTIFHAM: Bu filmdeki partneriniz Belgin Şahika’la gelişigüzel kısaca 15 filmde daha gelişigüzel saha aldınız.

Göksel Arsoy: “Olur, enteresandır. Belgin ile ego bu rolde birbirimize haddinden fazla yakıştık. Doğrusu bu çokça kocaman. Yani bire bir filmdeki başrol oynayan ayvaz ve kadının birbirine bir amor içine giriyorlarsa yakışması lazım. Star sistemi dahi olduğu için öyle benzeri ayla geldik kim, çokça ilginç senaryoya lüzumlu yok. Tığ Sarih’le sandala binelim, ben kürek çekeyim, ona bakayım, onunla ışık ışığında yemek yiyelim, kalkalım dans edelim, ben ona şiirler söyleyeyim, bu halkın çok hoşuna gidiyordu. Ahali kendini bizim yerimize koyup çok mutlu oluyordu. Ne iyicene günlerdi.”

ISTIFHAM: Böylece aşkı anlatmış oldunuz seyirciye.

Semavi Arsoy: “Peki, elbette. Biz Sarih ile 15 film yaptık. bu arada da elbette karı seyirciler vasıtasıyla tıpkı duyuru çıkarıldı; ‘Aşk’ı öğreten herif.'”

ISTIFHAM: Bugün düşündüğünüzde Belgin Hanımla anılarınızda mütezayit önceki aklınıza mevrut nedir söz gelimi?

Semavi Arsoy: “Haddinden Fazla ferah niyetli, haddinden fazla disiplinliydi. Adamakıllı tıpkı kadındı. Arabayla beğenilir, onu evinden alırdık sabahları. Tıpkı biricik dönüş evinin kapısında onu beklemedik. Hep elinde çanta o bizi bekliyordu. Bu ne domuzuna tıpkı sıkı düzen, bu hangi domuzuna ayrımsız saygıdır.”

“Çok yeğleme edildiğim için iştiyak ettiğim ücretler hep ödendi”

ISTIFHAM: Yeşilçam yapımcıları sizinle film tahsis etmek amacıyla yarıştı. Antrparantez 1962 senesinde şöyle deniyormuş, ‘Göksel’le film yap, parayı deri.” Çokça mu kazandırdınız yapımcılara? Bu 1962 yılına ait aynı söylenti miydi? Yoksa siktirici Yeşilçam’bile bildirme çokça kazanan aktör siz miydiniz?

Semavi Arsoy: “Çok yeğleme edildiğim üzere istediğim, arzu ettiğim ücretler hep ödendi. beraber ilerleyici yıllarda ben parayı alıp gitmedim, ayrımsız ortaklık kurdum. O şirkette 12 lime film yaptım, kişi anlayışım, öz dünyamla. Söz Gelimi iftiharla söylerim benim çok büyük aşkım, havacılık, albeni kuvvetleri. Yeşilçam’birlikte geçmiş havacılık filmini ‘Şafak Bekçileri’ni ego yaptım. Hem yapımcı hem da başrol kendisine. Bu film geçmiş havacılık filmi olarak çok enteresan hikayelere faktör oldu. Temsil o tarihlerde şu konuşuluyordu, ‘Kızlar havacılarla evlenmiyordu amma Şafak Bekçileri’nden sonradan evlenmeye başladılar.’ Benim bu filmi çekmemin ardından, Albeni Kuvvetleri’hangi, Gelgel Harp Okulu’na, çok büyük gönül oldu. Çoluk Çocuk, kız-eş atak etti. Bu genişlik iri hizmetlerden biridir.”

“Amerika da hakeza bire bir filmi bizden 23 yıl sonradan çekti”

ISTIFHAM: Olur filmi çekerken ihtilalin çıkması durumunu bittabi açıklayacaksınız? Kuşkusuz tamamladınız filminizi?

Göksel Arsoy: “Bu filmin yapımında o tarihteki Gelgel Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İrfan Tansel’in şişman ilgisi ve sayesinde temas tür sıkıntıyı aştık. Filmi çekerken olan o hadiseden belde şişman bire bir tartı oldu. Eskişehir Albeni Kuvvetleri’nde hat ve şişman bire bir çaresizlik içindeydik. Allah razı olsun bize telefon yazar, ‘Çocuklar telaşa lüzumlu yok. Bu vaka sizi alakalı etmez. Derhal toplanın üsse gidip filminize devam edin.’ dedi. Tanrı iyi ferah rahmet eylesin. O haddinden fazla iri tıpkısı insandı. Çok domuzuna tıpkı film çektik.”

ISTIFHAM: “Şafak Bekçileri” ile gerçekte Hollywood’un “Bütünüyle Gun” filmini 23 sene önce ülkemizde çekmiş oldunuz sanırım, değil mi?

Göksel Arsoy: “Bravo. MEMLUK dahi hakeza bir filmi bizden 23 yıl sonradan çekti. Biz elan evvel çektik. İşte bu benim doğduğumda Albeni Kuvvetleri’ni görmem, havacılara aşırtı olmamın tıpkısı neticesidir.”

ISTIFHAM: Esasta subay gelmek istemişsiniz ve aileniz engellemiş. Amma ne büyüklüğünde şanslısınız kim, bir oyuncu, kameraman yerine o filmi yaparak aslında bu gönlünüzdeki arzuyu tekrar da namına getirmişsiniz değil mi?

Göksel Arsoy: “Bittabi. Bu benim sinemada boşaltmak istediğim kendime bakarak şişman bire bir borçtu. Hayran, intihal olduğum bu insanlara böyle tıpkı film yaparak dürü ettim.”

SORU: Sean Connery’nin James Bond film serisini izlemeye başlayıp, “Türk James Bond”u oluşturma kararıyla Londra’evet gittiğinizde “Mehmet Bond, James Bond’a Cebin” haberinizin çıkması sonrası neler oldu?

Göksel Arsoy: “Demincek onun doğrusunu şöyle anlatayım. Bir ahit elime ayrımsız mecmua geçti. Çokça ilginç, böyle bakarken Sean Connery’nin menajeri konuşuyor, diyor kim, ‘James Bond filmleri çok iş yaptı. Çok kudretli, hala devam ediyor ama tıpkısı bölüm bitecek. Bunlar bittiği ahit üzerine yapıştığı için benim artistim Sean Connery’i üstelik bitirecek. O yüzden bir tedbir almalıyım. Artistimi James Bond filmlerinden ayırıp ayrıksı normal filmlere çevirmeliyim.’ Haddinden Fazla akla yatkın. Dedim ki, ‘Bak sana bile seslenme ediyor söyledikleri. Sana üstelik bu romanlardan çevrilen kederli amor filmleri yapıştı. Bunlar bitince seni bitirecek. O ahit sen dahi benzeri değişiklik yap. Bu sefer sen onların yapamadığını, bıraktığını bitmeme ettir. Türkiye’bile evvel James Bond’u sen çek. Bunun ayrımsız kanunu var. Evire Çevire kızlar, çokça fiyatlı güzelce yerler, kulüpler, barlar, ayrı ayrı kavga stilleri, arabalar, helikopterler, uçaklar, tabancalar var.”

ISTIFHAM: Iş var yani?

Semavi Arsoy: “Hareket… Bunları düşündük, hazırladık. Benim başkanlığımda ayrımsız kadro bu senaryoyu yazdık. İlk olarak dahi bunun sekans çekimi için Londra’evet gittim. Londra’evet bizdeki kadar dışarıdan Avrupalı filmciler geliyor, çekiyor falan ama orada tıpkısı kare çekemezsiniz müsaade almadan. Bu bire bir disiplin ortamında. Ben gittim, hem cevaz hem üstelik o ustalık ekiplerin olduğu dernekten aynı fotoğraf makinesi ve kamerayı aldım. Yerleri belirleme ettik. beraber gitmeden evvelki bire bir yılda askerliğimi rezerv subay yaparken tıpkısı ekip gelmişti. ‘Türk Köylüsü Şüphesiz Eğitiliyor?’ diye niteleyerek BBC’ye aynı film çekiyorlardı. Bunun üzere Genelkurmay’dan yardım istemişler. Genelkurmay da arkalama amacıyla bindi vermiş ve beraber, ‘Bizim iri sanatçımız şu anda rezerv subay. Onu bile sizin yanınıza veriyoruz, size gösterecek.’ denmiş. Ben bunları istedikleri yerlerde dolaştırıp çokça yardım yaptığım için arkadaş ve ahbap olmuştuk. Dolayısıyla Londra’ya gittiğim ant ego daha evvelce malumat vermiştim. BBC’ye uğrayarak onları buldum. Haddinden Fazla şişman ünsiyet ve hukuk gösterdiler. Alışmışlık ne sunturlu. Filmi çekmeye başladık ve bire bir zar verdik gazeteye.

‘Türk James Bond’u çekeceğimiz film üzere arktris arıyoruz. Bulunak, Türk Konsolosluk Binası. O sabah kalktım ‘Ya ki gelir?’ dedim ve tabanvay otelden gittim. Köşeyi bir döndüm ki, bilcümle domuzuna kızlar dolu. Geldim, bana 3 tane lazım. Deminden utandım ya ne yapacağım, kuşkusuz diyeceğim? Dedim kim kızlara, ‘Efendim teşekkürname ederim geldiniz, 3 kişi sökmek mecburiyetindeyim. Sizlerden bozukluk dilerim. Hikaye icabı seçeceğim 3 kız tuhaf kızlar olacak, güzellere bu filmde yer yok. Bozukluk dilerim.’ Böyle birinci yaptım. 3 tane kız seçtim. Orada aktif bir dostumun dahi şişman jesti oldu. Kebir tıpkı Jaguar yarış arabası verdi. Arabayı ego kullanıyorum, tepesinde kızlar var. Bire Bir kızı üstelik alacağız geliyoruz kırmızı trafik işaretine makul. Anca aynı gelmem lazım ki, yeşil yanarken ben yekpare geldiğimde kırmızı yanacak, duracağım. Kız, üçüncü kız namına arabaya binecek, arabanın üstü ayan. Ancak gidiş geliş cihetiyle aynı makule denk gelmiyor. Az Buçuk sallanıyoruz, derken bire bir gidiş geliş polisi geldi. Elindeki copla cama vurdu, ‘Ayrımsız elan dönersen arabanı altından alıyorum.’ dedi. Bana da tembih ettiler, ‘Polisle hakeza bir madde olursa hiç yanıt verme git.’ Ego dahi süratle gittim. Biraz bekledik yarım saat kadar. O oradan ayrıldı ve biz sahneyi çektik. Çokça güzel barlarda, haddinden fazla değişik duluk yerlerde çektik. Sonradan beni televizyonlar nida etti. Televizyonlarda yanımda bu üç kız, haddinden fazla iyice programlar yaptık, çokça enteresandı. O kadar güzeldi kim. Ben arabayla gitmiştim, dönerken sonuç kontrol oldu. Geceleyin, baran bile yağıyor. Pasaportumu uzattım. İngiliz vazifeli pasaportu aldı, baktı, damgayı bastı döndü, ‘Göksel Arsoy çektiğiniz filmi çokça alçalma ediyorum.’ dedi. Yani televizyonlarda hangi kadar çok seyredilmiş kim, bana serencam dakikada bunu söyledi.”

SORU: Ömer Kutsi’le bir kıyaslanmanız ergin orada. Bilahare Avrupa’de çokça çok çoğalma kaydettiniz mi?

Göksel Arsoy: “Bana gazete yardım etmek istedi ve İngiliz filmcileri çağırdı. Sunday Times’ta oturuldu bütün bu arada, konuşuluyor. Gazetenin iki numaralı sahibi, ‘Tığ gazete olarak destekleyeceğiz.’ dedi. Zımnında balaban bir baht. ‘Eğer yakında başlayacağınız tıpkısı film varsa Göksel’i de oynatalım’ dediler. Onların ortamında olan işyar İngiliz Karı dedi kim, ‘Maalesef şöyle bir şansızlık var. Türkiye’bile bizim filmlerin çokça avantajlı tıpkısı piyasası yok. Zımnında ısıdam bakmıyoruz.’ Ben bile o tam, ‘Tamam, Mısırlı Ömer Şerif’i oynatıyorsunuz.’ dedim. O üstelik, ‘Ömer Lahut, Zenci devletlerinin temsilcisi, büyük bire bir ortalık o yüzden. Amma ego hayatımda senin kadar sıcak ayrımsız sarışın görmedim’ dedi. Nedeniyle bu gelişim da orada bu şekilde bitti.”

“Türk James Bond Zenci ülkelerinin dikkatini çekti”

SORU: Ama sizin Ölçülü Doğu’de nazik tıpkısı hayran kitleniz oldu, değil mi?

Semavi Arsoy: “İstanbul’a geldik özge sahneleri çektik. Film hazırlandı, sinemalara kondu. Çok balaban ilgi gördü, haddinden fazla büyük ayrımsız yıldız. O kadar domuzuna aynı gelişim yaptı ki anlatamam ve bu Fellah ülkelerinin birlikte dikkatini çekti. Lübnan, Beyrut’tan iki teklif geldi. Birisi benzeri kadının şirketiydi. Haddinden Fazla sempatikti, elan iyi imkanları vardı. İlk co-production film üzere anlaştık. Beyrut’a gidecek, oradaki sahneleri çekeceğiz. Benim karşımda onların aktristi oynayacak. Sair küçük rollerde birlikte gene onların erkek artistleri oynayacak. Dönüşümüzde benim karşımdaki sanatkâr Türk değişecek, gayrı rollerde yeniden Türkler oynayacak. Hakeza bir çalışmaya başladık. bu arada kadroda Darı’dan aldıkları Farid Shawqi diyerek benzeri artist var. Pahalı benzeri barda çalışıyoruz. 3 gündür aliyyülâlâ sahneler çekiyoruz. Benzeri sahneye geldi çatlak, ben oturuyorum, karşımdaki masada üstelik Farid Shawqi var. Ayakta iki kesim fedaisi, buradaki sahnede onların yıldızı karı sanatçı Tarup oynuyor. Elektrik başlar başlamaz Farid Shawqi kalktı dedi ki, ‘Tıpkısı dakika bir şeyi düzeltmemiz lazım. Mısır’birlikte çektiğim filmlerde daima tıpkı çarpışma sahnesinde önümdekine vurup devirir, kameraya döner sermaye, peki böyle şeyler derim. Bunu millet biliyor. Demincek burada ilk bu sahneyi dahi çekmemiz lazım.’ dedi.

Bizdeki yönetmen bile dedi ki, ‘Size Arabi kendisine verildi, okudunuz ve o antlaşma bunu söylemediniz. Hakeza tıpkısı husus namevcut’. O üstelik ‘Oynamam, bırakırım’ diyor. Disiplini bulunmayan. Foto direktörü Mısırlı onu aldı çekti, ‘Bizi çok yavuz durumda bırakıyorsun. Akdarı filmciliğini lekeliyorsun, yapma bunu’ dedi. O, ‘İlla bu görüntü olacak.’ diye diretti. Baktım olmuyor, ‘ayrımsız dakika, tamam, onun dediğini yapacağız.’ dedim ve anlattım. ‘Kız elinde gülle bana akıllıca gelirken bu çelme takacak, kız düşecek. Kopça ikimiz ayağa kalktığımızda seninle konuşacağız. Sen bana vuracaksın, ben hakeza döneceğim. Sonra meşveret başlayacak. Münteha hangi istersen.’ Bilahare çekmeye başladık. Tarup naşir geldi. Bu çelme taktı, Tarup düştü. Ayağa kalktım, o bile kalktı, durdu. Döndüğünde bana, ‘Burayı ben yazdım, benim ki olduğumu biliyor musun?’ dedi. Ben bile, ‘Ben senin kim olduğunu biliyorum. Sen ilımlı şarkın en aceleci cebe calip adamısın, benden sonraları.’ dedim. Çektim tabancayı, öldürdüm sahnede. Onun dahi işi bitti. Bu hayalet yıllar yıllar önceki aynı kovboy filminden aklımda biraz kalmıştı. Burada işe yaradı.”

SORU: Tüm, son noktayı birlikte koymuşsunuz böylece.

Göksel Arsoy: “Olur, sonradan bile bu çekim bitti. İstanbul’a geldik. Afiş hazırlanırken onların ayrımsız arzusu oldu. Arabi afişte benim Mütedeyyin olduğum anlaşılan olsun, henüz iri bağ görsün diye ‘Muhammed Göksel Arsoy’ yazıldı.”

ISTIFHAM: Evet bizim Türk dizilerimiz, filmlerimiz şu anda Ilımlı Doğu’dahi çokça fazla izleniyor. Bu anlamda kapıları evvel siz açmışsınız diyebilir miyiz?

Göksel Arsoy: “Olur, yani bu adalet benim. İlk bu co-production denen olayı ben açtım. Hep bu piyasayı ben getirdim. Film, büyük hareket yapınca İtalya’dan de öneri geldi bana. İtalyan firması diyor ki, ‘İtalya, Türkiye ve Lübnan’birlikte artistleri kullanarak üçlü bire bir senaryoyla gine çekelim.’ Bitmiş dedik, ego havalardayım İtalya’ya atlıyorum diye niteleyerek. Senaryo yazılırken iri tıpkı şanssızlık oldu. Lübnan’da harp başladı. Bilcümle seçme özdek durdu. Ortalık çirkin oldu ve hayalimiz olan İtalya’ya gidemedim.”

SORU: Evet demin dizilerimiz oralarda haddinden fazla tutuyor ama sizin yaptığınız kabil film yaparak patırtılı getiren eş çalışmalarımız halen namevcut. Sizce bunun sebebi nedir? Siz o devir yapmışsınız amma bugün yemeden içmeden dizilerle ilerleniyor.

Semavi Arsoy: “Buyurmak ki buradan fosforlu aynı öneri oralara götürülemiyor. Bu alımlı teklifi araştırarak onların beklentilerini hatırlamak geçişsiz. Bu yumruk bir gelişim.”

“Hayatımda ego bu kadar iyicene tıpkısı siyah kayırıcı görmedim”

SORU: Tamam efendim, Muhammet Büyük’yle Londra’daki buluşmanızı bile çokça alçalma ediyoruz.

Göksel Arsoy: “Filmi çekerken Londra’bile nazik ayrımsız kıran kopuyor. ‘Dünya çapındaki boksör Muhammed Uca Londra’evet geliyor. Karşılaşma yapacak.’ Ego bunu okuyunca Bakırköy’den arkadaşım Doğan (Uluç) Hürriyet’in Londra muhabiri, geldi, beni buldu. Muhammed Şanlı’nin antrenman yaptığı spor salonuna gittik. Dışarısı cıvıl cıvıl, hep çıkarken onu görsün diye bekliyor. Ben dahi İngilizce, ‘Şans arzu etmek amacıyla Muhammet Mehabetli, sana Türkiye’den, İstanbul’dan geldim. Orta Doğu’nun beyaz perde artistlerinden Semavi Arsoy.’ yazdım ve kapıdaki İngiliz polise rica ettim. Bunu onun adamlarından birine verin dedim. Gittiler, verdiler. ‘Hiç ümit bulunmayan.’ diyorduk ki ayrıntılarıyla bire bir gündüz feneri bundan sonra, ‘Göksel Arsoy.’ dedi. Bizi içeriye aldı, yürüdük. Alıştırma sonu gelmiş, bizi yanına getirdi, bitti. Onu kuruladılar, boks gömleğini giydirdiler ve sahneye aldılar, ringe çıkardılar. Döndü ve dedi ki, ‘Bana misyon dileğini akseptans ediyorum. Türkiye’den, Ilımlı Doğu’nun yer nazik artisti mevrut.’ İki arap beni aynı tuttu, koydular yanına.

Hayatımda ego bu kadar pir bir siyah kayırıcı görmedim. Çok domuzuna, haddinden fazla sevimli, güler yüzlü, etkili aynı adam. Sarıldı. Haddinden Fazla büyük, samimi ayrımsız insan. Resimler çekildi, filmler çekildi. ‘Geliyorsun değil mi erte akşam pik?’ dedi. ‘Bilet bulamadım’ dedim. Yalandı amma bilet değil, bilet benzeri pound. Nereden vereceğiz o parayı? ‘Tükenik sen Hilton’un kapısında şu saatte bekle, benim adamlarım seni alacak.’ dedi. Orada buluştuk beni aldı, getirdi, salona girdik. Kıran, dolu İngilizler hep yer önde oturuyor. Amerika’dan gelmiş arkadaşları beni aralarına aldılar. Haddinden Fazla ülfet gösterdiler. Muhammed Mehabetli daha çok ayrımsız ‘yuh’ başladı. Aman hangi kadar üzüldüm. Ama o tek aldırmadı, sıçrayarak geldi ringe bundan sonra. Ardı Sıra İngiliz çıktı ama güç aynı boksördü. ‘Eyvah’ dedim. Maç başladı. Devamlı sinsice oynuyor Muhammed Büyük. Onun bütün vurdukları boşa gidiyor. Bir Numara raund bitti, iki bitti, üç bitti, dört bitti. Cenabıhak yardım etti. Beşinci raundda İngiliz’e tıpkısı çaktı, nakavt. Ben kendimi kaybetmişim, oturduğum koltuğun üstüne çıktım. Bağırıyorum. Amerika’dan gelen arkadaşlar tuttular, ‘Aman otur, otur. Bunlar bizi öldürür.’ Bu hikaye bile böyle. Çokça teşekkürname ederim.”



Share: